top of page
Search

Bana hikaye anlat(ma)

Writer's picture: Can PapuççuoğluCan Papuççuoğlu


Alice, harikalar diyarında ne hikmetse Kupa Kraliçesi ile birlikte bir ağacın etrafında koşmaya başlar. Son derece hızlı koşmaktadırlar... Aradan epey bir vakit geçtikten sonra Alice, dili bir karış dışarı çıkmış halde, nerede olduklarına bakmak için kafasını kaldırır. Bir de ne görsün? Sanki hiç hareket etmemiş gibi, oldukları yerde saymaktadırlar. Nefes nefese Kupa Kraliçesine döner ve 'Kraliçem! Bizim ülkemizde bu kadar hızlı ve bu kadar çok koşsaydık, mutlaka bir yere varırdık' der. Kraliçe sanki ultra maratoncu, gayet rahat tırıs koşar kıvamda Alice'e döner ve şöyle der: 'Sevgili Alice, bizim ülkemizde iki katı fazla, iki katı kızlı koşmazsan, yerinde bile duramazsın!'

Kıssadan hisse, işler eskisi gibi değil, iki katı çaba göstersek bile ancak yerimizde sayabiliriz...

Bu ve benzeri mesajları vermek açısından bir hikaye anlatmanın, son derece etkin bir yol olduğunu artık hepimiz biliyoruz. Ancak, iş konuşurken bir hikaye anlatmanın hikayeleştirme olarak pazarlanması, hatta bu konuda çeşitli kitap, konferans, seminer ve eğitimlerin veriliyor olması son derece sinir bozucu bir durum.

Neden derseniz, hikaye anlatmakla hikayeleştirme birbirinden farklı kavramlar. Finans konuşulan bir toplantıda düşen EBITDA'nın sebebini, 'ben en iyisi size bir hikaye anlatayım. Temel bir gün...' diye açıklamaya çalışırsanız, çok muhtemelen açıkta kalırsınız!

Hikayeleştirmenin özet tanımını yapmaya kalkacak olursak, iyi bir hikayenin unsurlarını kullanarak iş fikrini satmanın en etkin yolu olarak özetleyebiliriz.

O zaman birlikte inceleyelim bakalım, iyi bir hikayenin olmazsa olmaz unsurları neymiş. Ancak, önce size bir örnek...

Cuma akşamı saat 9 suları. Eşiniz / sevgiliniz / arkadaşınız veya ailenizle bir film seyretmek üzere sinemaya geldiniz. Uzun zamandır reklamı yapılan, sevdiğiniz oyuncuların da olduğu bir romantik komediyi seyretmeye karar verdiniz. Bravo! Tebrik ederiz, bir kutu patlamış mısır yemeye hak kazandınız!

Film 30'lu yaşlarında, iş güç sahibi, tipi hiç de fena değil Mehmet ile yine aynı yaşlardaki bekar, iç ve dış güzelliği dillere destan Ayşe'nin hikayesi. Biz de bu hikayeyi Mehmet'in penceresinden seyredeceğiz şimdi.

Başlamadan önce kendinize şunu sormanızı istiyorum: Sizce, daha önce defalarca seyrettiğiniz romantik komedilerden farklı mıdır bu film? Mesela, filmin sonunda Ayşe'nin, bitmek tükenmek bilmeyen sarkıntılıklarından dolayı bir cinnet anında Mehmet'i 67 yerinden bıçaklayacağını bekliyor musunuz?

Cevabınız hayır ise devam edelim, evet ise sizi adli psikiyatri kliniğine alabiliriz...

O zaman ikinci sorumuz hazır: Madem, çok da farklı bir son beklemiyorsunuz, sonunda Mehmet ile Ayşe birlikte olacağı da malum, neden 90 ila 120 dakika yerinizden neredeyse hiç kalkmadan, karanlık bir ortamda vaktinizi öldürmek istiyorsunuz?

Eğer cevabınız, 'Sana ne? Vakit benim değil mi, istersem öldürür, istersem süründürürüm' diyorsanız, yukarıdaki şıkka geri dönün ve adli psikiyatri kliniğine başvurmayı unutmayın.

Cevabınızın böyle olmadığını düşünerek, ben de size ikinci sorumun cevabını vermek istiyorum: Bu filme vakit ayırıyorsunuz, çünkü filmdeki karakterlerin yolculuğu heyecanlandırıyor, kendinizden bir şeyler bulmayı umut ediyorsunuz, kendinizi iyi hissetmek istiyorsunuz ve filmden çıktıktan sonra hayatınızda bir değişiklik olsun istiyorsunuz...

Herhangi bir hikayenin -ister film, ister roman, ister fotoroman ve hatta ister powerpointoraman- temel unsurları az önce bahsettiklerimden oluşur.

'Güzel söylüyorsun da, biz de bir Dostoyevski değiliz!' demeyin, iş fikrinizi satmak için hikayeleştirme metodlarını -hemen uzmanlaşamasanız da- bu yazıyı biraz daha okuyarak öğrenebilirsiniz.

Amacımız, akılda kalmak ve karşımızdakine bir davranış / düşünce değişikliği önermek ise (Yazarın notu: İş dünyası dilinde 'aksiyon almak' olarak geçer ancak ben daha aksiyonun çarşı pazarda para ile satıldığını görmedim. Bu da ayrı bir yazı konusudur, şimdilik bir kenarda dursun (ya da park edin, tam olsun!) o zaman hikayeyi oluşturan unsurlara biraz daha derinden bakmamız gerekiyor.

Fakat bu unsurları incelemeden önce kendinize bir kaç soru sormanızı istiyorum:

1-Neden BU hikayeyi anlatmanız gerekiyor?

2- Sizi bu hikayeyi anlatmaya iten 3 temel şeyi sayabilir misiniz? (Not: yukarıdaki soruyla aynı soru değildir, birisi hikayeyi dinleyenin açısından, birisi ise anlatının açısından bakar)

3- Bu hikaye sonunda ne değişecek? Ne öğretiyor? Ne yapılmasını istiyor?

Diyelim ki bu sorulara cevaplarınızı verdiniz, gelelim hikayeyi oluşturmaya. İlk olarak, her hikayenin bir kahramanı olmak zorunda. Bu bir kişi, bir ülke, bir şirket, bir ürün, bir inisiyatif olabilir. Genel olarak hikayenin ilk başları, bu kahramanı tanımakla geçer.

Sonra, bu kahramanın yaratılmasına sebep olan veya onu harekete geçmeye zorlayan bir olayın olması gerekiyor. Örneğin; Saruman'ın yüzüğü çağırması ya da Game Of Thrones'da kralın baş danışmanının pat diye nalları dikmesi ya da artan maliyetler ya da müşteriler tarafından daha önce keşfedilmemiş bir ihtiyaç...

Bu ikisi tamamsa, yolculuğumuz başlayabilir. Unutmayın! Her hikaye bir yolculuktur ve nereye ve nasıl ilerlerse ilerlesin yolculuğun sonunda bir şeyler değişmelidir. Eğer değişecek bir şey yoksa, hikaye de / ihtiyaç da / iş fikri de yok demektir, nokta!

Yolculuğumuz, dikensiz gül bahçesi değildir elbette. Önümüzde engeller, zorluklar, düşmanlar, rakipler, zorlu pazar koşulları, makro ekonomik dalgalanmalar vardır. Bu zorlukları aşmak için yanımızda bir destekçi olur mutlaka. Batman'in Robin'i, Frodo'nun Sam'i, patatesin ketçabı, ürünümüzün arkasındaki güçlü şirketimiz veya dahiyane fikirleriyle pazarlama departmanı...

Artık, yolculuğumuzun sonuna doğru yaklaşırız. İşte tam bu an, az önce bahsettiğim bütün güçlükleri bertaraf edecek hikayemizin başka bir olmazsa olmazı, 'kırılma noktası' anıdır. Kırılma noktası; Gladyatör'ün imparatorla arenada karşılaşması, Michael Corleone'nin aile işlerini ele almaya karar vermesi, sattığımız şampuanın kepekleri yok edecek yeni formülünün açıklanma anı ya da seyrettiğiniz romantik komedideki Mehmet'in haytalıkla bir yere varamayacağını ve gerçek aşkı Ayşe ile yaşayacağını anladığı andır.

Sonrası belli zaten. Yolculuk tamamlanır, değişim sonlanır, yeni inisiyatifimizin sonuçlarını görürüz.

Esasında, hikayeleştirme hayatın her yerindedir ve powerpoint sunumuyla pek de alakası yoktur. Bütün mesele, karşımızdakinin duygularına etki etmek ve davranış değişikliğini gerçekleştirmektir.

Bunun da en etkin yolu, tarihin ilk zamanlarından beri hikayeleştirmedir ve hikayeleştirme, araya hikayeler serpiştirerek gelişigüzel konuşmak değildir.

İlginize teşekkür ederiz, televizyonunuzu kapatmayı unutmayınız!



0 views0 comments

Recent Posts

See All

Comments


bottom of page